ATABEY
TARİHÇE
Agros, M.Ö. 1900-1200 tarihleri arasında Hititler, M.Ö. 1200-696 tarihleri arasında da Friglerin egemenliğinde kalmıştır. M.Ö.587 yılında kurulan Lidya, kral Alyot döneminde psidya’yı egemenliğine aldı. Ancak bu dönem de psidya özerk olarak kaldı. Lidya kralı Krezüs’ün Pers kralı Kurus’a yenilmesinden sonra bölge Perslerin egemenliğine girdi.
BÜYÜK İSKENDER (MAKEDONYA) DÖNEMİ
M.Ö.354 yılında Anadolu’ya giren İskender kuzeye yöneldi ve Psidya'yı aldı. Buraya Kumandanlarından Nearkhos'u atayarak yoluna devam eden İskender. fetihleri dolayısıyla Yunan, Doğu Akdeniz ve Ön Asya Uygarlıkları birbirleriyle karşılaşıp etkileştiler, İşte M.Ö.334-50 yılları arasındaki egemen olan bu karma uygarlıklar dönemine Hellenistik çağ denir. İskender’in çok genç yaşta ölümü üzerine imparatorluk parçalanarak üç ayrı krallık kuruldu.
Bunlardan biri olan Asya Krallığı (M.Ö .331-64 ) nın payına Anadolu, Suriye, filistin, İran düştü. Dolayısıyla bölgemiz olan Psidya da bu sınırlar içinde kaldı. Asya kralları genellikle Seleukos sülalesinden geldikleri için egemenlikleri altındaki yerlere Seleukeia adını vermişlerdir. Seleukos Krallığı zamanında önem kazanan Pisidia bölgesinde Sagalassos, Selge ve Antiocheia gibi büyük kentler kuruldu.
Seleukia Sidera (Bayat ), Agrai (Atabey), Göndürlü'de Seleukoslar tarafından kurulan Pisidia bölgesi kentlerinden biridir. Seleukea Sidera (Bayat) kentinin bugün kurumuş olan, Tounas dağından doğup güneye akan ve Agrai (Atabey) den geçen Oraendos nehri üzerinde olduğu sikkeler üzerinde yer alan nehir tanrısı tasvirlerinden anlaşılmaktadır, kentin kuruluş tarihi kesin değildir. Kimi tarihçiler Kentin 1.Seleukos Nikator (M.Ö.3I~28) kimide oğlu I. Antiochos Soter (M.Ö.280 -261) tarafından kurulduğu ileri sürülmektedir. Kentin adı İmparator Claudio döneminde Claudlo Sidera olarak değiştirilmiştir. İmparatorun büyük bir heykeli de kente dikilmiştir.
Kentin asil gelişme döneminin Roma imparatoru Cladius zamanında olduğu anlaşılmaktadır. Kent bilmediğimiz bir tarihten sonra da tekrar eski adıyla anılmaya başlanmıştır. Kentin isminin sonundaki Sidera eki "Demirden" anlamına gelmektedir.
St. Poul'ün kenti ziyareti sırasında öğretilenlerden etkilenen Artemon din değiştirerek Hıristiyanlığı benimsemiş ve Seleukea I ve Agrainin ilk piskoposu olmuştur.
Selefli kral Antiokhos III Megas (Büyük)(M.Ö.223~187) Romalılarla yaptığı savaşta büyük bir yenilgi alması sonucu bütün topraklarını Romalılara verdi. Ancak Romalılar bu yerleşim birimlerini büyük yardımlar gördükleri Bergamalılara hediye ettiler. Son Bergama kralı Attalos ölmeden önce Psidya bölgesinin Romalılara verilmesini vasiyet ettiği için bölge tekrar Romalılara geçmiş oldu. Psidya Romalılar döneminde en gelişmiş çağını yaşadı. Bölgede Roma devri M.S.395 e kadar sürdü. Bu tarihte Roma imparatorluğunun Doğu ve Batı Roma olarak ikiye ayrılması sonucu Psidya Doğu Roma (Bizans) payına düştü, Ancak Bizansın ilk döneminde halk Seleukela Sidera'yı terk ederek toplu halde Agrea'ya (Atabey) yerleşti.
SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE ATABEY
Atabey, 1205 yılında I. Gıyaseddin Keyhusrev'in Başkomutanı Bölge fatihi Mübarizeddin Ertokuş tarafından Bizanslilardan alinarak Türk egemenliğine girmiştir. Atabey'in Selçuklular dönemini incelemeden önce ATABEY isminin nereden geldiğine bir göz atalım. Birincisi Selçuklu sultanları tarafından vilayet veya bolgelerde deviet işlerini yönetmek için tam yetki verilen vezir yada beylere, ikincisi, Seçuklu sultanlarının ileride tahta geçecek olan şehzadeleri yetiştirmek üzere devlet işlerini çok iyi bilen eğiticilere verilen unvanlardır. Atabey'in fatihi Mübarezeddin Ertokuş Gazinin bölgenin subaşısı olduğu da göz önünde bulundurulsa birinci seçenekteki Selçukluların bölge komutanlarına verdiği unvandan geldiği anlaşılır. Nitekim Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 3 Mart 1930 yılında Kuleönü tren istasyonundan geçerken Atabey'i işaretle yanındakilere "Atabey, Selçukluların kumandanlarına verdiği unvandır" demesi de Atabey isminin bu kaynaktan geldiğini kesinleştirmektedir. Günümüzde bir çoğu halen daha kullanılmakta olan mahalle isimlerini şöyle sıralayabiliriz. Carni, Alaca, Sökrnen, Zeyneddin, Yunus halife, Sohrap, Sinan, Pazar, Onaç, Akkoca ve Çomakcıdır. Ertokuş daha sonra I. Gıyaseddin Keyhusrevin komutanı olarak Antalya'yı fethetti ve 1207 yılında Antalya Subaşılığına atandı. 1224 yılında Atabey'de bir medrese, Gelendost da bir kervansaray ve Antalya'da da bir Cami yaptırdı. Moğol istilalarından sonra Anadolu Selçuklu devleti çok zayıflamıştı. Bundan yararlanan Uç beyleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. Göller bölgesinde Hamitoğulları Beyliği kuruldu (1300) Uluborluyu başkent ilan ettiler. Ancak 1423 yılında bir Osmanlı saldırısı ile Hamitoğulları beyliği tarih sayfalarından silindi.
OSMANLILAR DÖNEMİNDE ATABEY
Se1çuklular döneminde bayındır bir bilim merkezi Atabey, Osmanlılar döneminde de devlet tarafından büyük ilgi görmeye devam etmiştir. Selçuklular dönemindeki mahallelere ilave olarak Haraplar, Koyaklar Gezirler, Ebçem, Çakıcı, Emeti, Paşa ve Altunba adında 8 mahalle daha eklenmiş böylece Atabey'in mahalle sayısı 21 ulaşmış olup nüfusu yaklaşık 9 bin civarında idi. O tarihte merkez nüfusuyla karşılaştırıldığında Atabey'in nüfus yoğunluğunun ne kadar fazla olduğu anlaşılır.
Atabey halkı bu dönemde ipek dokumacılığı, dokumacılık ve sanat alanlarında hayli ilerlemiş durumda idi. Ayrıca bu bölgemizde ilim alanındaki gelişmeler de çok belirgindir. Nitekim Ayasluğ Çelebisi Molla Muhammet Hoca Zade Musluhiddin, Molla Ayas, Yakup Hamidi, Küçük Tacettin, MoIla Şemseddin, Gazali gibi Osmanlı döneminin pek çok ünlü bilginleri Atabey'de ya öğrencilik yada Müderrislik yapmışlardır.
Atabey ekonomik olarak da bu dönemde hayli ilerlemeler kaydetmistir. Katip Çelebi Cihannüma adlı eserinde Atabey'den "Agros namı diğer Agrasa bir ovada vakidir. Ahalisi ehli sanat ve bezirgandır." diyerek Atabey'in o devirdeki sosyo ekonomik durumunu özetlemiştir. Ancak daha sonra baş gösteren Celali isyanları, kuraklık ve kıtlık, salgın hastalıklar, eğitimdeki gerileme, makineleşmeye pare1e1 olarak el sanatlarının azalması gibi sebeplerden halk başka yerlere göç etmiş ve nüfus hızla gerilemiştir .Ayrıca tütün tarımının ilerlemesi diğer el sanatlarına olan ilgiyi yok etmiştir ve sanatkar halk diğer bölgelere göç etmek zorunda kalmıştır.
1868 yılında Agros Kütahya'ya bağlı bir kaza, 1870 yılında Senirkent’e bağlı bir köy ve 1908 yılında ise Bucak olmuştur ve ilk belediye teşkilatı kuru!muştur. 1921 tarihinde T.B.B.M. ye verilen bir önerge neticesi Agrostaki Medreseyi kuran büyük Selçuklu komutanı Atabey Ertokuş'a bir şükran borcu olarak ismi ATABEY olarak değiştirilmiştir.
ERTOKUŞ MEDRESESİ
Atabey'in Müftü Mahallesindedir. Medrese çağdaşları arasında günümüze en sağlam ve değişikliğe uğrarnadan ulaşabilenlerden biridir. Bunun sebebi de 700 yıl aralıksız eğitim ve öğretim merkezi olarak kullanılmış olmasındadır. Medresenin girş kapısının üst kısmında şu kitabe bulunmaktadır.
SULTAN ADINA,
BU MEDRESENİN YAPILMASINI, DİN VE DÜNYA BÜYÜĞÜ, FETİHLER BABASI, MÜMİNLERİN EMİRLERİNİN YOL GÖSTERİCİSİ KEYHÜSKEV'İN OĞLU SULTAN ALAADİN KEYKUBAT GÜNLERİNDE ALLAH TAALA'NIN RAHMETINE MUHTAÇ VE ZAYIF KULU ABDULAH OĞLU ERTOKUŞ EMRETTİ.
SENE MÜBAREK RAMAZAN AYI 1224
Medreseye Ertokuş Gazinin ölümünden sonra defnedildiği bir türbe yaptırılmıştır. Atabey Selçuklu ve Osmanlı tarihi içinde, 700 yıl süren bir dönemde, İmparatorluk çapında seçkin ve saygın bir yer alabilmiş ise bunu yalnız ve yalnız bir ilim merkezi olan Medresesine, daha doğrusu Ertokuş'a borçudur. Çünkü Medresede pek çok ünlü müderrislik (profesörlük) yapmış ve bu Medresede ileride Fatih Sultan Mehmet'in Hocalığını yapacak Müderrislerle bir çok şair, bilgin, devlet ve din adamı yetiştirmişlerdir. Ayasluğ Çelebisi Molla Muhammed, Şair ve Müderris Gazali, Yakup Hamidi, Küçük Tacettin, Mevlâna Ahmet Efendi, Veli Efendi, Afifi, Paşa Efendi vb. bunlardan sadece bir kaçıdır.
Bircok fermanlarda ve şer-i ilamlarda "Agros Medresesinin tasdiki ile" kaydının bulunması, Medresenin ilim bakımından ülke çapında ne derecede önem taşıdığını anlatmaktadır.
Öğretime başladığından itibaren Medresede Hadis ilmi, Kelam ilmi, İslam felsefesi, İslam Hukuku, Tefsir ilmi gibi din ilimlerinin yanında ağırlıklı olarak Matematik, Fizik, Astronomi, Tıp, Felsefe, Coğrafya ve Benzeri pozitif ilimler okutulmuştur.
629 Yıl önce yazılan Medresedeki bir kitapta gösterilen Ay ve Güneş tutulması şekilleri, bugünkü okutulan Astronomi kitaplarındaki bilgilerin aynıdır. Tip alanında da birçok hastalık bugünkü dille tanımlanmış ve çare1eri de belirtilmiştir. Medresenin yapımında Bizanslılardan kalma tas ve malzemeler kullanılmış olmakla beraber hiçbir bağnaz düşünceye kapılmadan taşlar üzerinde bulunan heykel, figür ve yazılara en küçük bir zarar dahi verilmemiştir.
Medresede eğitim öğretim görecek fakir öğrencilerin masraflarını karşılamak üzere kurduğu vakfa Atabey'i tüm mülkiyeti ile bağışadı.
COĞRAFİ KONUMU:
Türkiye'nin güneyinde Akdeniz kıyıları boyunca uzanan batı ve orta Torosları içerisine alan Akdeniz bölgesinin batı yarısını kaplayan Antalya bölümünün iç kesimi olan göller yöresinin iki büyük yer1eşme merkezinden biri olan Isparta ilinin ilçe merkezlerinden birisidir.
İl merkezine 23 km. uzaklıkta bulunan ATABEY'in kuzeyinde SENİRKENT, doğusunda Eğirdir, batısında Gönen, ilçeleri ile güneyinde Isparta merkez ilçeye bağlı olan KULEÖNÜ ve BÜYÜKGÖKÇELİ kasabaları ile çevrilmiştir. Atabey 202 krn2 yüzölçümüne sahiptir.
EKONOMİK YAPI
İlçenin nüfusu 7277 olup halkının bir bölümü tarım ve hayvancılıkla, bir bölümü ise kendi işyerlerinde ticaretle uğraşmaktadır.
İlçede özellikle Kiraz Elma ve Pancar yetiştiriciliği son yıllarda önemIi aşamalar kaydetmiş ve pazarda söz sahibi olur duruma gelmiştir. Atabey kirazı ihraç özelliği olan ve tüccar tarafından öncelikle tercih edilen bir üründür.
Kiraz ve elmanın dışında diğer bir önemli ürün de cevizdir. İ1çenin içerisine serpilmiş ceviz ağaçları yeşil bir doku o1uşturmakta, ticari getirisinin dışında yeşilin her fırsatta katledildiği günümüzde ilçenin YEŞİL ATABEY ismini almaktaki haklılığını teyit etmektedirler.
İlçede gül, şeftali, ayva, kavun yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Hububat yetiştiriciliği ise son yıllarda sulu tarıma geçilmesi nedeniyle azalmıştır.
Faaliyette olan 6 adet fabrika ve belediyece işletilen modem kum, çakıl ve hazır beton tesisleri de ilçenin ekonomisinin diğer bir kısmını teşkil etmektedir.
Hayvancılık ise yeni fakat hızla gelişmekte olan diğer bir ekonomik sektördür.
EĞİTİM
Atabey halkının % 100 e yakın bir kısmı okur-yazardır. Bunun nedeni de, ilçenin Selçuklular döneminde büyük bir eğitim merkezi olmasıdır. Bugün ilçede, Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı 2 fakülte, 1 Anadolu Dış Ticaret Meslek Lisesi, 1 Çok amaçlı yatılı lise, 1 lise, 1 imam hatip lisesi ve 3 ilköğretim okulu bulunmaktadır.
Bunun sonucu olarak ilçe, başta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olmak üzere birçok bakan ve sivil ve askeri mevkilerde üst düzey yöneticilik yapmış pek çok devlet adamı yetiştirmiş bulunmaktadır.
Kültürel ve Folklorik Yapısı
İlçenin halen kısmen yaşatılmakta olan gelenekleri vardır. Bunlar:
GEZEK
Bayram geceleri, gençlerin kur’a ile tespit edilen bir evde yemek yemeleri ve yemeği takip eden eğlencedir. Yemek, genellikle yemeğe katılanlar tarafından getirilirdi. Asıl amaç, yemek sonundaki eğlencedir. Gençler, çeşitli oyunlar oynayarak ve sohbetlerle hoşça vakit geçirirlerdi. Bu yemekler sayesinde dayanışma ve diyaloglar gelişmiştir.
CAMİ ÖNÜ
Ramazan ayı içerisinde her Perşembe ve Pazar günü, ikindi namazından önce çocuklar tarafından çeşitli çerez ve meyvelerin cami önündeki duvara tabaklar içinde konulması ile başlar. Namazdan sonra camiden çıkan imam, bu çerez ve meyveleri karıştırıp orada bulunan çocuklara eşit olarak dağıtır. Bu dağıtımdan, getirilen çerez ve meyvelere katkısı olmasa da bütün çocuklar eşit olarak pay alırdı. Böylece, hem fakirler sevindirilmiş hem de paylaşma duygusu küçük yaşta aşılanmış olurdu.
BAYRAM AŞI
Ekonomik durumu iyi olanlar tarafından, dîni bayramların ilk günü bayram namazından sonra mahalle ve ilçe sakinlerine verdiği yemektir. Pirinç çorbası, bulgur pilavı, nohut üzeri kapama et ve irmik helvasından oluşan yemeğe, bir gün önceden OKUCU (yemeğe ve düğüne davet eden görevli) vasıtası ile halk davet edilir. Hem bayramlaşma, hem de sohbet için iyi bir ortam sağlayan bir gelenektir.
YAĞMURCUĞA ÇIKMAK
Eskiden, yağmur yağmadığı zamanlarda çocuklar bir sopanın ucuna bağladıkları bez parçası ile, sopayı taşıyan çocuk önde ve diğerleri arkada olmak üzere maniler söyleyerek evleri dolaşırlar ve buralardan bulgur, kıyma, yağ, meyve gibi yiyecekler toplarlardı. Çocukların gittikleri hiçbir ev onları boş çevirmez mutlaka bir miktar yiyecek verirdi. Çocukların bu manileri ile dualarının kabul edilerek yağmur yağacağına inanılırdı. Toplanan bu yiyecekler ise, gönüllü bir evde pişirilir ve çocuklara yedirilirdi.
DÜĞÜNLER
Beğenilen kızın ailesine, o mahallenin ileri gelenlerinden biri ile ziyarete (kız istemeye) gelineceği haber verilir Oğlanın annesi, babası, ailenin büyükleri ve eşraftan iyi konuşan kişiler alınarak kız evine gidilir. “Allah’ın emri ve peygamberin kavli” ile kız istenir. Kız tarafı uygun bulursa “NASİPSE OLUR” der, uygun bulmayıp kızı vermek istemezlerse bir mazeret ileri sürülüp uygun bir dille talep geri çevrilir.
Olumlu cevaptan birkaç gün sonra tekrar kız evine gidilip “YAĞLIK” yada “MENDİL” tabir edilen temsîli nişaneler alınır. Bunu, tarafların karşılıklı ziyaretleri takip eder. Nişandan sonra düğün gününe karar verilir.
Düğün genellikle, Cuma akşamı kız evinde yapılan ve AHENK adı verilen müzik eşliğindeki (genellikle def ve darbuka gibi vurmalı çalgıların kullanıldığı) oyunlar ile başlar. Bu oyunlara sadece genç kızlar ve kadınlar katılabilir. Cumartesi günü kız evinde verilen yemeği takiben AHENK tekrarlanır ve akabinde kına gecesi yapılır. Pazar günü de oğlan evinde düğün yemeği verilir. Bundan sonra araç konvoyları ile kız evine GELİN ALMAYA gidilir.
Gelin eve geldikten sonra, mahallenin kadınları gelin görmeye gelir ve gelinin başında ekmek bölünüp akabinde damat tarafından geline YÜZ GÖRÜMLÜĞÜ denilen hediye verildikten sonra damat sağdıcı ve arkadaşları tarafından dışarı çıkartılır. Damat, yatsı namazından sonra dualar eşliğinde eve getirilir ve gerdeğe girer.........